Mustafa Ziyalan: "Marjinal Denince"
Marjinal denince denize uçurumla inen bir kıyı
geliyor gözümün önüne: Neredeyse güzel bir görüntü.
Bana göre çağımızın güzellikleri o geçen
yüzyılların güzelliklerine benzemiyor. Güzel denince çevremle, kendimle ilişkilerimi değiştiren,
hiç olmazsa başka türlü gösterip yaşatan, ürpertici bir yaşantı anlıyorum daha
çok.
Kentsoylulukla birlikte gelişe gelişe doruğuna
varan "birey" inişe geçmiş ya da bireyselliğin ötesinde bir yerlere
atlamış; roman belki de bu yüzden yaşlanmış artık. Bireyin neredeyse bir
"atom" olup çıkması söz konusu; iletişim araçlarının gelişmesine
koşut olarak bireylerarası etkileşim değiştikçe bireyin aldığı tatlar, tüketim,
bambaşka, görsel-işitsel bir tür –sırasında sözde- iletişim önem kazanmış:
Yabancılaşılan beden –yalancı bir bireysellik-, yabancılaşılan emeğin dönüştüğü
meta fetişleşmiş gitgide.
Aydınlanma'dan bu yana sürekli işlenen, anlamlı,
önemli bulunan "özne"ye kuşkuyla bakılır, dahası sonuçta inanılmaz
olmuş. (Marcuse, Foucault...)
II
Artık kişinin yeğleyebileceği tavırlar, kendisine
sunulan seçenekler "atom"luğunu sonuna dek yaşamak, eriyip gitmekle
kopup gitmek arasında bir yerlerde...
Marjinal kişinin konumu kopup gitmeye daha yakın
işte. Koptu kopacak, gitti gidecek, rezelerinden, yörüngesinden, şirazeden
çıktı çıkacak biri o; ya da zaten hiç bağlanmamış, yörüngeye girmemiş biri...
Marjinalin ekonomik düzenin dokusunun dışında
olduğunu, olması gerektiğini düşünürüm hep. Malı -mülkü olmayan, mülkiyetten
uzak, işini gücünü, şusunu-busunu yitirmekten ürkmeyen biridir o. Bir işsizdir,
akıl hastasıdır, genç, öğrenci, eşcinsel, orospu, alkol-madde bağımlısı, aklın
değil rastlantıların ürünü olan biri...
Marjinalın egemen ekonominin de ötesinde egemen
düşünün, egemen ideolojilerin uzağında yer aldığını düşünülmeli öyleyse.
Şu ölçütlerin ışığında bakınca ortaya çıkan
sorulardan biri şu: Ekonomik, belki daha da önemlisi dilsel düzene sonuna dek
eklemlenip düşünsel düzeyde düzenin uzağında kalmak ne denli olası? Hem doktor,
reklâm yazarı ya da bol reklâmlı bir yazar hem de marjinal olunamaz. Eşcinsel
dünyada heteroseksüel alemin kimi açmazları, çelişkileri daha katmerli biçimde yaşanıyor
olabilir. Orospular egemen cinselliğin dolaysız bir uzantısı, öteki yüzü,
yeniden üretildiği bir ortam olan bir cinselliğin tüketim nesneleridir de. Her
orospu bir Fosforlu Cevriye ya da Maria Magdalena değildir. Miller'den
Bukowsky'e bir çok "marjinal" yazarın, dahası Beat Kuşağı'nin yıldızı
Kerouac'ın yazdıklarında kimileyin yoğun bir erkek, erkekçi, "macho"
tavır vardır. Her pornograf bir Bataille değildir...
III
Güç beğenir bir tavırla, ancak akıl hastası ve
çocukların has marjinaller olduğu söylenebilir. Çocuklar da çabucak büyürler...
Yine de altmışlı yıllardan bu yana marjinallere
gösterilen ilgi artmıştır. Bunun nedenleri arasında savaşlar –Vietnam savaşı-
gibi olaylar, "reel sosyalizm" karşısında yaşanan, kimi zaman yılgınlığa
dönüşen düşkırıklıkları gibi olgular, bunlara koşut olarak ekonomik düzen
içinde yerini sağlama almış olanlara, işçi sınıfına, bilinen örgütlenme
biçimlerine duyulan inancın, güvenin sarsılması, özneye gitgide daha az
inanılmasına koşut olarak yeni bir tür bireyin ortaya çıkışı, aranır oluşu
sayılabilir. (Marcuse, Bahro...)
IV
Yasa kural tanımayan, ölçüye kalıba gelmeyen
marjinaller kurulu düzenin ortasında yer alanların çoğu zaman yapamayacağı
şeyleri yapabilir, yaratamayacağı ışıltıları, pırıltıları, renkleri yaratabilirler.
Örneğin "Alternatif Hareket"in tarihi,
"provo"lardan, "doğaçlamacı"ların yaptıklarından, sapanlı
kara maskelilerin –"Kara Blok"un- ya da "Yeşil
Barış"ın teknesi "Gökkuşağı
Savaşçısı'"ın yaptıklarına dek son derece renkli girişimlerle, eylemlerle
dolu. Seçeneklerin varlığını duyumsatan "Alternatif Hareket" varolan
dikine hirerarşiyi yadsımakta, yatay örgütlenmeleri yeğlemektedir. Sonuçta da
siyasal olsun, iktisadî olsun alternatif bir örgüt birimi büyümekte
zorlanmakta, daha çok bölünmektedir. Büyümek ya da kurulu düzenle ilişkiler
-"Yeşiller'in meclise girişi gibi- sorun olabilmektedir.
Akıl hastalarının
ürünlerinden kaynaklanan, sözcüleri arasında DeBuffet'nin yer aldığı
"Yabanıl Sanat" (L'art Brut) ya da Pop Sanatı'nın uğraklarından biri
olan, yasa dışı duvar sanatı "Graffiti"de de, mekteplilerin kolay
kolay düşleyemeyeceği bir renklilik, bir canlılık, sanki yaşamdan daha çok
bir şeyler vardır.
Rock müziğinin de özellikle ilk dönemlerini, Hendrix'i, Joplin'i unutmamak gerek...
V
Marjinal bir çocuktur. "Teneke
Trampet"teki Mazerath benzeri çocuklukta direnmektedir sanki: İletişim,
etkileşime girmek, seçmek, bağlanmak onu pek ilgilendirmez. Tüm seçenekleri
her zaman elinde tutmak istercesine uzakta durur, gözlemler; varlığıyla gözdağı
verir sanki. "Beat Kuşağı"nın bir çok yazarının, Kerouac'ın,
Cassady'nin gözle, gözlemlerle, göze dayalı yaşantılarla bunca ilgilenmeleri
boşuna değildir.
Gerçi marjinalin öyle bir kaygısı yoktur, ama tüm
bu başkalıkları nedeniyle, yapıp ettikleri, ürünleri kurulu düzenin
düzenekleri, kurumları, pazarları, dili tarafından kolayına algılanmaz,
kavranamaz, tüketilemez, pazarlanamaz.
Yine de marjinaller ancak düzenin kendilerine
çizdikleri oyun alanında varolabilirler. Bu oyun alanının sınırlarını izin
verilenden fazla zorlayanlar ya göz ardı edilip unutturularak –ki adlarını hiç
bilmeyiz onların- ya da bir zamanlar Stammheim ya da Attica cezaevlerinde
yapıldığı gibi punduna getirilip öldürülerek, "intihar edilerek"
yokedilirler.
Marjinalin o "sanki çocukluğu"nun bir güç
yanında bir güçsüzlük, dahası bir umarsızlık barındırdığını da görürüz: Hair'in Treat Williams'ın oynadığı baş kişisi
uçağa ağlayarak binip Vietnam'a gider.
Marjinalin yapıp ettikleri, ortaya attığı ürünler
merkezlerce, pazarlarca sürekli yutulur ve çoğunlukla pazarlanarak,
tüketilebilir bir nesne olarak, sıkı denetlenen bir dolaşıma sokulur. Çünkü
marjinalin öyle bir kaygısı olmasa da kurulu düzen sürekli tüketilebilir
kılmanın, pazarlamanın, sindirmenin araçlarını bulur, geliştirir. Sonunda
"L'art Brut" ya da graffiti ürünlerinden müze müze gezdirilen
sergiler oluşturulur. Pop sanatından bir dekorasyon sanatı, rock müziğinden
konfeksiyon disko parçaları çıkarılır, hele Warhol ya da Springsteen gibileri
nerelerden nerelere sürüklenir.
Çocuksu umursamazlığı marjinalin ölümcül
yazgısıdır. O kimi zaman bunun ayrımındadır sanki; kendini ansızın gözden
çıkarabilir, en umulmadık delikanlılığı yapar. Ama onun bu som uzaklığında,
hareket uğruna hareket edişinde yine çocukları anımsatan, bencilliğe,
benmerkezciliğe, hazcılığa çalan bir yan vardır. İlişkileri görsel-işitsel, beş
duyuya dayalı bir düzeyde kaldıkça, marjinal sürekli, tutarlı, güvenilir
olamaz. Çünkü bu nitelikler daha başka türlü bir etkileşimi, bir hesaplaşmayı,
seçimler yapmayı, dahası bağlanmayı gerektirir: Örneğin hiç olmazsa kendine,
kendi çizgisine, yönsemesine bağlanmayı.. Oysa örneğin Beat Kuşağı'nın
yaşamındaki, yapıtlarındaki hareket uğruna hareket, şiddet uğruna şiddet imi
yazarlarca bu kuşakların görüşleriyle tutucuların, dahası faşistlerin görüşleri
arasındaki bir koşutluk olarak görülmüştür. (Enzensberger)
Tüm bunlardan sonra düzenin, işsizlik paralarıyla,
sözde hoşgörüsüyle, vb. oyun alanlarını çizdiği, ürünlerinden kâr edip
semirdiği marjinaller karşısında duyarlı bir kösdinlemişliği vardır denebilir.
Dahası düzen içinde belli güçlerin belli ölçüde marjinalize olmasına izin
verilir. Bağımlılara uyuşturucu dağıtılır, süpermarkertlerde punk modasına
uygun giyim kuşam satılır. Öte yandan haddini bilmeyenler için yine de bir dizi
yetkin, incelikli kurum neredeyse varlıkları sezilmez biçimde hazır bekler:
Sinemadan örnekler verecek olursam Violet
Nozire'deki aile, Hal ve Gidiş Sıfır'daki
okul, Bonnie and Clyde'daki güvenlik
güçleri, Brubaker'deki hapishane, Guguk Kuşu'ndaki akıl hastanesi... Hepsi
düzenin sınırlarını zorlayanlara hadlerini bildirmeye hazırdır.
Düzen hele tümüyle dışında kalanları hiç tınmaz.
Kaldı ki, denildiğince, düzenin dışında kalmanın ya da has marjinalliğin
yaşamla bağdaşması çok güçtür. Has Marjinallik yaşamla bağdaşmaz.
VI
Ülkemizde dönem dönem nitelik ve nicelik açısından
şaşırtıcı kesimlerin marjinal olduğu düşünülmüştür. Bir yandan tek tek
marjinallik olguları varken, öte andan zaman zaman ateistlerin, kadınların ya
da evlilik dışı cinsel ilişkide bulunanların marjinal olduğu söylendi.
Müslümanlar da başka sözcüklerle marjinal olduklarını söylediler. Muhalif
reklâm yazarları ortaya çıktı.
Bu durumun nedenleri arasında ülkemizde kurulu
düzenin ya da egemen ideolojilerin çok kalın çizgili oluşu, anılan o sözde
hoşgörünün bile çoğunlukla varolmayışı sayılabilir. Bu da belki büyük ölçüde
bireysel ya da toplumsal düzeyde demokrasi geleneğimizin pek gelişmemiş
oluşuyla açıklanabilir. Dolayısıyla, bir tür bireyleşme, demokratlaşma sürecine
girmiş kişilerde de marjinal çizgiler bulunabilmektedir. Ama yine de tüm bu
nedenlerle kişilerin şu ya da bu yanları –cinsellikleri, dinsellikleri,
alkol-uyuşturucu kullanıyor olmaları, vb.- toplumsal ya da bireysel bir
bütünlük, bir bağlam içinde serinkanlılıkla
değerlendirilemiyor. Birileri marjinalliği kendilerine ya da başkalarına
yakıştırıp duruyorlar.
Benzer nedenlerle örneğin bir zamanların meyhane
ya da arabesk kültürünün de birer "marjinal fidanlığı" olarak görülmesi
çok güç. Öyle bir fidanlık ki, kimi egemen ideolojiye göre en önemli değer
yargılarını, değer ölçütlerini daha da katmerlendirerek yaşatıyor; bahçıvanları
en egemen çevreler, müşterileri neredeyse herkes, vb. vb.
VII
Sırtlarından kimlerin zengin olduklarını da
unutmadan Fikret Muallâ, Rüştü Onur, Celâl Sılay, Ilhami Bekir Tez, Hayalet
Oğuz gibi, çoğunun adını doğallıkla ya bilmediğimiz ya da unuttuğumuz kıyı
adamlarımızı saygıyla analım burada. Bir çok şeyimiz gibi kendi marjinalimizi,
kendi marjinalliğimizi de bulamamışız anlaşılan.
Öyleyken ya da o yüzden- marjinallık bir vitrin,
bir ambalaj, daha oluşmamış bireyselliğimizin, aydınlığımızın yerini tutacak
iştah açıcı bir paye gibi sunuluyor daha çok. Su başlarını, köşe başlarını
tutmuş olanlar, en çok tutunmuş, iktidara en yakın olanlar arabesk havalarda,
tutunamayan havalarında, Prometheus havalarında. Sevgili Oğuz Atay'ın kulakları
çınlasın!
Bu arada olan marjinallere oluyor yine. Ya da
kimileri marjinal olduğunu bu arada, böylelikle duyumsuyor. Ama yine de
aldırmıyorlar bereket. Ben de aldırmıyorum. Önemli olan, ne olursa olsun
dışlaştırılan, belki de dolaşıma giren ürün, yazı, şiir çünkü.
Yorumlar
Yorum Gönder